Filistin-Ürdün İlişkisi : 2 Arap Soydaş
Bu yazıyı paylaşırken, Filistin-Ürdün ilişkisinin ne kadar karmaşık ve derin olduğunu göz önünde bulundurmak istiyorum. İki ülke de tarihin akışında birçok zorlukla karşılaştı ve bu zorluklar, halklarını doğrudan etkiledi. Yazının içeriğinde, gerektiği yerlerde kendi yorumlarımı da ekleyeceğim. Umarım bu, konuyu daha iyi anlamamıza yardımcı olur.
Ürdün
Ürdün ile başlayalım, Ürdün 19. yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçasıydı.Bu bölge genellikle istikrarsızlık ve iç çatışmalarla karakterize edilmişti. 1916’da Arap İsyanı sırasında, 1.Dünya Savaşı Döneminde Arap liderleri Osmanlı yönetimine karşı bağımsızlık talep ettiler. Bu dönemde, Şerif Hüseyin liderliğinde Araplar, Osmanlı’ya karşı savaş açtı. 1916’da imzalanan Sykes-Picot Anlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun Arap topraklarının paylaşımını düzenliyordu. Bu durum, Arapların bağımsızlık hayallerinin çelişkili bir şekilde etkilenmesine yol açtı. Savaşın ardından, 1920’de Ürdün, İngiliz yönetimi altına girdi. Bu dönemde “Transjordan” adıyla bilinen bölge, 1921’de Emir Abdullah tarafından yönetilmeye başlandı. Abdullah, Osmanlı İmparatorluğu’nun düşüşüyle birlikte bu bölgedeki güç dengesini sağlayan önemli bir figür oldu. 1946’da, Transjordan, Birleşik Krallık’tan bağımsızlığını ilan ederek Ürdün Hâşimi Krallığı olarak kuruldu.
Kral Abdullah, yeni krallığın ilk hükümdarı oldu. 1948 Arap-İsrail Savaşı sırasında Ürdün, Batı Şeria’yı kontrol altına aldı. Bu, Ürdün’ün Filistinli mültecilere ev sahipliği yapmasına ve Filistin meselesinde aktif bir rol oynamasına yol açtı. Bu durum ileride sorunlara neden olacak mıydı? Göreceğiz…Orta Doğu’da Suudi Arabistan’ın kuzeybatısında yer alan Ürdün’ün Irak(181km) – İsrail(238km) – Suudi Arabistan(728km) – Suriye(375km) ve Batı Şeria(97km) ile sınırları vardır (Vikipedi). Batı Şeria’nın neresi olduğunu bilmeyenler için Filistin’in Şeria nehri ile Lut gölünün batısındaki Judea ve Samaria bölgelerini kaplayan ve bugün Batı dünyasında West Bank veya Cisjordanie adlarıyla tanınan kesimidir (islamansiklopedisi). Orta Doğu’da coğrafya biraz karışık olduğu için kafanızda canlanmayabilir. Bu yüzden taslak bir fotoğraf ekliyorum.
Filistin
Ürdün gibi Filistin’de Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçasıydı. 1.Dünya savaşı sırasında gerek İngilizlerin gerekse arap milletinin bağımsızlık isteği Ürdün’de olduğu gibi Filistin’in de ayrılmasına neden oldu. I. Dünya Savaşı sırasında, Arap İsyanı (1916) ile Araplar, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı bağımsızlık için savaştılar. Savaş sonrası, 1920’de San Remo Konferansı’nda Filistin, İngiliz Mandası olarak belirlendi. 1922’de, Milletler Cemiyeti, Filistin’in yönetimini İngiltere’ye verdi. 1947’de Birleşmiş Milletler, Filistin’i Yahudi ve Arap devletleri olarak ikiye bölmeyi önerdi. Bu öneri, Arap ülkeleri tarafından kabul edilmedi. 14 Mayıs 1948’de İsrail Devleti’nin ilan edilmesiyle, ilk Arap-İsrail Savaşı patlak verdi. Bu savaş sonucunda Filistin toprakları, İsrail tarafından işgal edildi ve birçok Filistinli mülteci durumuna düştü. 1964’te, Arap Birliği’nin desteğiyle FKÖ kuruldu.
Bu örgüt, Filistin halkının haklarını savunmak ve bağımsızlık mücadelesini örgütlemek amacıyla oluşturuldu. Yasser Arafat, FKÖ’nün lideri oldu. 15 Kasım 1988’de, Cezayir’de Filistin Devleti resmen ilan edildi. Bu ilan, Filistin halkının uluslararası arenada tanınmasını sağladı. 1993’te, İsrail ve FKÖ arasında Oslo Anlaşmaları imzalandı. Bu anlaşmalar, Filistin Ulusal Otoritesi’nin (PUO) kurulmasına ve Batı Şeria ile Gazze’de kısmi otonomi verilmesine yol açtı. Ancak bu süreç, kalıcı bir barış sağlamadı. 2006’daki seçimlerden sonra, Hamas ve El Fetih arasında ciddi bir iç çatışma başladı. 2007’de Hamas, Gazze’yi kontrol altına aldı, bu da Filistin’in iki ayrı yönetim altında kalmasına yol açtı.
Resmi başkenti Doğu Kudüs olarak belirlenmiş olsa da, şu anda Kudüs tamamen İsrail’in kontrolündedir. Bu nedenle, Filistin Yönetimi’nin merkezi Ramallah’tadır. Filistin toprakları, 1948’de İsrail’in kurulmasından önce Mısır ve Ürdün tarafından yönetiliyordu. 1967’deki Altı Gün Savaşı’nda bu bölgeler İsrail’in kontrolüne geçti.
Filistin ile Ürdün İlişkisi
Filistin ile Ürdün arasındaki ilişkiler, tarihsel, siyasi ve sosyal boyutlarıyla karmaşık bir yapıya sahiptir. Her ne kadar aynı ırktan gelseler de bu iki ülke, tarih boyunca iyi veya kötü birbirlerinin siyasi dinamiklerini etkilemiştir. Filistin toprakları, 1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulmasıyla büyük bir siyasi değişim yaşadı. Bu dönemde, Ürdün, Batı Şeria’yı kontrol altına alarak Filistinli mültecilere ev sahipliği yaptı. Bu durum, Filistinli nüfusun önemli bir kısmının Ürdün’e göç etmesine neden oldu ve iki toplum arasında derin bağlar oluştu.
1967’deki Altı Gün Savaşı sonrasında, İsrail Batı Şeria ve Gazze’yi ele geçirdi. Bu durum, Ürdün ile Filistin arasındaki ilişkileri daha da karmaşık hale getirdi. Ürdün, Filistinli mülteci nüfusunu ve siyasi hareketleri kabul etmekte zorlandı; çünkü bu, kendi iç istikrarını tehdit ediyordu (Bu durumun ileride sorun yaşatacağını hükümet bilse de yapılan zulümlere kayıtsız kalamazdı. Aynı soydaştan gelen yardım talebine sessiz kalamadılar. Azerbaycan-Türkiye ilişkisi gibi düşünebiliriz).
Burası önemli, 1964 yılında kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), Filistin halkının haklarını savunma amacı güdüyordu. 1970’lerde, FKÖ’nün Ürdün’deki etkisi arttı. Ancak bu durum, 1970’de “Kara Eylül” olaylarına yol açtı. Kral Hüseyin, Filistinli güçlerin ülkedeki otoritesini tehdit ettiğini düşündüğü için, orduyla FKÖ arasında kanlı çatışmalara girdi. Sonuç olarak, FKÖ liderleri Lübnan’a sürüldü. Gelin bu Kara Eylül olayını biraz derinden inceleyelim.
Kara Eylül : Uzatılan yardım eline ihanet
1948 Arap-İsrail Savaşı sonrası birçok Filistinli, mülteci olarak Ürdün’e yerleşti. Bu durum, Ürdün’de önemli bir Filistinli nüfusun oluşmasına yol açtı. 1960’larda, FKÖ’nün liderliğindeki Filistinli gruplar, Ürdün içinde giderek daha fazla güç kazanmaya başladı. Filistinli gruplar, Ürdün topraklarından İsrail’e karşı saldırılar düzenlemeye başladılar. Bu durum, Ürdün hükümeti için bir güvenlik tehdidi oluşturuyordu. Tahmin edebileceğiniz gibi bu durum İsrail’in odağını Ürdün’e çevirmesine neden olabilirdi. Kral Hüseyin, bu durumu kontrol altına almakta zorlandı ve Filistinli güçlerin ülke içindeki etkisinin artması, monarşiyi tehdit etmeye başladı.
6 Eylül 1970’te, Filistinli militanlar bir yolcu uçağını kaçırdı. Bu olay, Ürdün hükümeti ile FKÖ arasında gerginliği daha da artırdı. Olaydan sonra, FKÖ’nün kontrolündeki militanlar, Ürdün içinde çeşitli saldırılar düzenlemeye başladı. 16 Eylül 1970’te, Ürdün ordusu, FKÖ’ye karşı geniş çaplı bir askeri operasyon başlattı. Bu, Ürdün’deki Filistinli güçlerin etkisini kırmayı hedefliyordu. Çatışmalar, özellikle Amman ve çevresinde yoğunlaştı. Ürdün ordusu, şehir merkezlerine saldırarak, FKÖ’nün kontrolünü azaltmaya çalıştı.
Olaylar, binlerce insanın hayatını kaybetmesine ve çok sayıda insanın yerinden olmasına neden oldu. Kesin rakamlar tartışmalı olsa da, ölü sayısının on binlerce olduğu tahmin edilmektedir. Ürdün hükümeti, güvenliği sağlamak için sert önlemler aldı ve FKÖ’nün etkisini büyük ölçüde kırdı.Olayların ardından FKÖ liderleri, Ürdün’den kaçmak zorunda kaldı ve çoğu Lübnan’a geçti. Bu durum, FKÖ’nün Lübnan’da güç kazanmasına yol açtı ve orada yeni bir çatışma ortamı oluşturdu (İlerleyen günlerde Filistin-Lübnan ilişkisini de ele alacağım). Kara Eylül, Ürdün’ün Filistin meselesindeki tutumunu değiştirdi ve ülkenin iç politikası üzerinde derin etkiler bıraktı. Aynı zamanda Arap dünyasında, Filistinli gruplar ile Arap hükümetleri arasındaki ilişkileri de etkiledi. Tabii ki olumsuz olarak.
Editörden Sizlere…
Sevgili okuyucular, her savaşta en ağır bedeli ödeyenler, masum çocuklar, aileler ve huzura hasret kalan halklardır. Bu yazıyı kaleme alırken amacımız, savaşın soğuk ve yıkıcı yüzünü sizlere hatırlatmak değil; aksine, barışın sıcaklığını özlemle anmak ve hatırlatmaktı. Umuyoruz ki bir gün silahlar susar, çocukların kahkahaları yeniden tüm dünyaya yayılır. Çünkü her barış, insanlığın geleceğine yapılan en kıymetli yatırımdır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz; barış dolu bir dünyada, umutla yaşamak dileğiyle.